18 Aralık 2015 Cuma

HASTALIĞI ÖĞRENMEMİZ ….

23 Nisan Çocuk Bayramının ertesi günü Allah’ın bize uygun gördüğü yaşamımız içerisindeki sınavımız başlıyordu. 24 Nisanda küçük kızım Sinem’in idrar yollarındaki rahatsızlığı nedeniyle eşimle beraber Aksaz Asker Hastanesine gitmeye karar verdik. Bunun yanı sıra idrar yolu enfeksiyonunun dışında gözlemlediğimiz başka bulgularda vardı. İştahta azalma, yüzde solgunluk, yorgunluk hissi, halsizlik gibi. Hastaneye vardığımızda çocuk doktoruna asıl rahatsızlığına ilave olarak bu belirtilerden de bahsettik. Doktordan tam kan tahlili yapılmasını istedik. Bahsettiğimiz diğer şikayetleri değerlendirerek tam kan tahliline gerek olmadığını, bahse konu şikayetlerin enfeksiyondan kaynaklanabileceğini ifade etti. İdrar ve kültür testinin yeterli olacağını belirtti. İdrar yolları enfeksiyonuna karşı antibiyotik reçete etti doktor. Oysa 12 yaşında olan büyük kızım ve 7 yaşında olan Sinem kızım için hiç antibiyotik kullanmadım ben. Nitekim kullanmadım da yazılan antibiyotiği. İdrar ve kültür test sonuçları bir hafta sonra çıkacaktı. Bir hafta sonra yani 30 Nisanda hastaneye tekrar gittiğimizde aynı bulguların devam etmesi nedeniyle tam kan testinde ısrarcı olduk ve tam kan testini yaptırdık. Aynı gün öğleden sonra doktorumuz eşimi ısrarla arıyor ve en kısa zamanda hastaneye gelmemizi istiyordu. Ne olmuştu da bu kadar ısrarcıydı doktor. Aklıma geliyor ihtimaller ama konduramıyorum kızıma. Kovuyorum sürekli kötü düşünceleri beynimden. Doktorumuzla görüşmeye girdiğimizde daha doğrusu eşim girdi görüşmeye. Kan değerleri normalin üzerinde çıkmıştı. Tahlil sonuçlarının lösemiye işaret olabileceği ancak birtakım testler daha yapılması gerektiği belirtildi doktorumuz tarafından. Konuşmayı müteakip ultrason muayenesine gönderildik dalak, karaciğer ve lenf bezlerinde herhangi bir değişikli olup olmadığı konusunda. Yapılan ultrason muayenesi sonucunda dalak da büyüme, karaciğerde normalin biraz üzerinde bir büyüme görülmüştü. Lenf bezleri ise temizdi. Lösemide görülen kilo kaybı, gece terlemesi, uygun tedavi ile kontrol altına alınamayan sık tekrarlayan ateş, kemik ağrıları, cilt altında kanama (toplu iğne başı kadar küçük kırmızı döküntüler, kolay ortaya çıkan morarmalar), burun ve diş eti kanamaları, boyun ve koltuk altı lenf bezlerinde, karında şişlik, diş etlerinde kabarma gibi belirtiler yoktu kızımda. Durumu öğrendiğimden itibaren soğukkanlılığımı korumaya devam ettim, etmeliydim. Oysa kader ağlarını örüyordu, zor bir yola giriyorduk. Çok ağladık eşim ve ben. Ama biliyordum ki ağlamalar, sızlanmalar benim minik prensesim için çare değildi. Şimdi güçlü olma zamanıydı. Hızlı ve doğru karar vermek zorundaydık soğukkanlılığımızı koruyarak. Lösemiyle karşı karşıyasın yani kan kanseriyle… Hızla ilerleyen bir hastalık… Yaşadığımız Marmaris ilçesinde Hematoloji bölümü olmaması nedeniyle Tepecik/İzmir Araştırma Hastanesi ile bağlantıya geçildi ve hastaneye geleceğimiz bildirildi. Akşamüstü büyük kızım Azra’yı arkadaşıma emanet ederek yola çıktık. Sinem’in durumundan bahsetmedik çünkü okulların kapanmasına çok az bir süre kalmıştı ve ertesi gün son bir sınavı daha vardı kızımın. İzmir yolunda çok dua ettim çok inşallah test sonuçları hatalıdır diye Umut işte… Tepecik eğitim ve Araştırma Hastanesine vardığımızda giriş işlemlerini yapmayı müteakip aynı testler tekrar yapıldı. İlk test sonuçları Marmaris’te çıkan test sonuçlarını doğruluyordu. Ancak kesin tanı için sabahı beklemek zorundaydık. Hematologların sonuçları incelemesini müteakip sonuç kesinleşecekti… Allah’ım herkes yanılsın lütfen yanılsın. Sabahı zor ettik… Sabah lösemi tanısı kesinleşti… Uzman hematologlar tarafından hastalığın seyri ve tedavi yöntemi konusunda, eşim ve bana kısa bir bilgi verildi. Soğukkanlılığımızı korumamamız gerektiği, hastalığın tedavi edilebilirliği vs. vs. Ve karar vermemiz istendi tedavinin bulunduğumuz hastanede mi yoksa başka bir hastanede mi devam etmesi konusunda. Kararı derhal vermemiz gerekiyordu çünkü lösemi de kan değerleri çok hızlı değişiyordu ve zaman aleyhimize işliyordu. Tedaviye nerede başlayacağımız konusunda önümüzde iki seçenek vardı. Ya kalıp burada devam edecektik ya da Ankara/GATA’ ya gidecektik. GATA’ da karar kıldık. Bu arada Sinem’e bulunduğumuz hastanede rahatsızlığını söyledim anlayabileceği şekilde anlatmaya çalıştım yavruma. “Vücuduna kötü askerlerin girdiğini, içinde bulunan iyi askerlerle bir savaş halinde olduğunu” söyledim. “Sen ne kadar vücudunda ki iyi askerlere yardımcı olursan, kötü askerler bu savaşı kaybedecek”… O boncuk gözlerinden bir, bir yaşlar dökülmeye başladı… Ağladı, üzüldü ve korktu “neden ben” dedi. Haklıydı kendince bu soruyu sormakla… Televizyondaki reklamlardan, tanıyordu bu hastalığı. İlk sorduğu soru “anne saçlarım dökülecek mi?” oldu. Benim ise kızıma cevabım hayırdı. “Seninle beraber bu hastalığı yok edeceğiz” dedim, Allah da yanımız da olacak…”Senin de büyük bir savaşçı olman gerekiyor” dedim. Kafasını sallayarak “tamam” dedi. Öptüm kızımı koklaya, koklaya… Hayranım ben kızıma. Zeki, onurlu, gururlu, inatçı, hırslı, duygusal ve çılgın bir çocuk Sinem... Lösemiyi yeneceğine eminim. Öğleden sonra Marmaris’e dönüp ablamıza da durumdan bahsettik… Çok üzüldü tabii… Biz İzmir’e gittikten sonra, arkadaşları ağzından kaçırmıştı Sinem’in rahatsızlığını… O da büyük bir olgunlukla, bir abla olarak, asil bir abla olarak toparlanmış, kardeşinin rahatsızlığına yönelik gerekli araştırmaları yapıp destek için kendini hazırlamıştı. Ertesi gün günlerden 02 Haziran 2015 Salı sabahı ayrıldık evimizden uzun bir yolculuğa çıkmak üzere, umutla… Sinem’in okul arkadaşları, öğretmeni, müdürümüz ve dostlarımız yolcu etti bizi… Hastalığı öğrendiğimizden itibaren bizlere destek veren, dualarını esirgemeyen tüm dostlarımıza sonsuz teşekkürler… Kızımın son mutlu anı… Mutlulukla karışık yoğun bir duygu seli… Biz ağlamadık, herkes ağladı…

Hiç yorum yok: